13 Şubat 2012 Pazartesi

Sil bastaaan

3. evlilik yıldönümümüze 16 hafta, evlendiğim kiloya 14 kilo var.
Bundan 4 sene önce tam da bu tarihte şimdikinden 20 kilo zayıftim. 2 kez yaptım, sonsuz kez yapamadım. 3'ye niyet ettim, hadi bakalım.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Anlamıyorum?

Entresan bir durum var pantalonlar ile ilgili. Evde Koton, İpekyok, Park Bravo'dan 40 beden pantalonlarım var. Bunları giyebiliyorum. Öyle çok dar da olmuyor aslında. Ancak alışverişe çıkıp da pantalon almaya kalktığımda mümkün değil bulamıyorum! 40'ı geçtim çoğu zaman 42 bile olmuyor. Peki bu iş nasıl oluyor. Evdekiler bollaştı desem 42 olurdu en azından... Bedenler küçüldü desem pantalonlar o kadar eski değil...

Bilemedim...

Dün rejim açısından en kötü gündü sanırım. Ama hiç suçluluk duymadım :)

Sabah --> 1 poğaça
Ara --> 2 nektarin
Öğlen --> 1 steak sandviç. (bazlama arasına biftekli ve peynirli sandviç, yanında patates kızartması)
Ara --> 1 dilim meyveli pasta (bu konuda da söyleyeceklerim var!)
Akşam --> 1 bira, 1 içki kokteyli (tekilla sunrise) ve 1/2 porsiyon fish&chips. (2 parça panelenmiş kızartılmış balık ve biraz da patates kızartması)
Gece --> 1 nektarin, 1 dilim dondurmalı pasta!


Süperim di mi? Eşimin doğımgünüydü... Gerçi akşam 1 saat kutlayabildik sonra o bir iş yemeğine gitti ama ben o bir saate bunları sığdırmayı başardım.

Arada yediğim meyveli pasta ise şirketin kutlamasından. Yaklaşık 2,5 aydır şirketteki ikramları reddediyorum. Hele böyle toplantı odasında cümbür cemaat olanlarda çok zorlanıyorum. "a yesene neden yemiyorsun", "ay bak çok hafif, bundan bişey olmaz", "Nolcak canım, bunu ye sonra devam edersin" vs vs... Dün yemeye karar verdim ya, 3 kişi "aaa sen rejimi mi bozdun?", "görmedim sanma pasta yedin" ve "sen yemeyeceksin herhalde değil mi" dedi! bunu da anlamıyorum!

neyse bu kadar yemege 69.8 cıkıp resmen 6'lı sayılara geçtim. Bunu hiç anlamıyorum :)

11 Mayıs 2010 Salı

Durum vaziyet

Bu ara, burayı boşladığımdan da belli, çok düzenli gidemiyorum. Dışarda yemekler arttı... Evden yemek taşımalar azaldı. Sebze de yemek istemiyor canım çok. Dün sabah 6'da kalkıp enginar ve taze fasulye yaptım. Öğlen enginar ve akşam da taze fasulye yiyecektik. İkisi de yanımdaydı. Ama öğlen canım istemedi diye 2 kaşık süzme yoğurtla tuzlu diyet bisküvi yedim yarım paket. Sonra akşam da canım tandır istedi (! - hayatımda 1 defa yemişsem yemişimdir... nerden aklıma geldi bilmiyorum) Karışık bir tabak vardı. Tandır, etli ekmek vs karışık. 1 porsiyonu eşimle paylaştık.

Bugün de kocamın doğumgünü. Öğlen de akşam da dışardayız...

Kilom 70.0 - 70.2 arasında... Hollanda'da 1 haftada aldığımı Ankara'da 1 haftada verdim. Azıcık dikkat etsem hemen düşecek gibi kilom. Şu anda bir direnç yok sanırım.

Tartımı değiştirdim. Sinbo'dan çok memnun kaldım Hollanda'da. Tefal her tartılmada 100-500 gr farklı ölçüyor ama bu hepsinde sabit. Belki 100 ya da 200 gr az ölçüyor olabilir sinbo. O da biraz işime gelmiş olabilir tabi.

3 Mayıs 2010 Pazartesi

Hollanda günlüğü - 5,6,7 ve 8

Son 4 gün hiç yazmamışım. Aslında biraz tembellikten. Sabahları gün ölmesin diye erken kalkıp yazıyordum, ama 4. günden sonra yapacak cok bisey kalmayınca 9'da uyanmaya başladım yazamadım.

Kilo durumları kötü... Yarın kilomu yazacağım. Salıları resmi sonuç kabul ediyoruz malum... Bugün eski düzene geri döndüm. Tek farkla, bu iki gün her iki öğün de sebze yiyeceğim...

Gelelim Hollanda günlüklerine. Tersten gideceğim, hatirlamak daha kolay oluyor....

Gün 8 - Cumartesi

Dönüş günü... Uçak saat 17.30'da. 3'e kadar vakit var. Kuzen de annesinin evinde sızdığı için sabah 4 kişi fırında yapılmış kruvasanlarla kahvaltı yaptık. Sonra kuzenin çalıştırdığı küçük takımın (10-11 yaşındaki çocuklar) maçına gittik. Kuzen sezon başından beri bu takımın antrenörü. Ligde kendi kategorilerinde oynuyorlar. Gittik, cocuklar maç yaptı biz izledik. Rakibi yendiler, şampiyon oldular. Onların kutlamasına eşlik ettik. Sonrasında dışardan endonezya yemeği alıp evde yedik. Pek sevmedim endonezya yemeklerini.

Uçak için havaalanına gittik sonra... Aktarmalar ve beklemeler ile uzun bir yolculuktan sonra evimize vardık...

Gün 7 - Cuma - Kraliçe Günü

Bugün Hollanda'da milli bir bayram. Kraliçenin doğumgününü kutluyorlar. Tüm meydanlarda konserler, gösteriler... Tüm şehirlerden Amsterdam'a gelenler var. Herkes Turuncu birşeyler giymiş/takmış ve ellerinde şaraplar biralar. Kanallarda ise teknelerde bir dolu parti... Biz aslında tatilimizi bugünü de kapsayacak şekilde genişletmiştik. Teyzem görmek lazım dedi diye. Gerçekten görmek lazımmış.



Bir gün önceden bir meydanda yer kaptık. Yeri koli bantları ile işaretlemek sureti ile... Bu kaptığımız yerde teyzemin evden atacaklari ile 2. el satış yapacağız :) Sabahın köründe (7.30 sanırım) elimizde 4 koca bavul ile evden çıktık. 3 kişi zar zor taşıdığımız bu eşyaları götürüp standımıza yerleştirdik. Hava buz bu arada... Satılık olan örtülerden birini üzerime alıp, kraliçe günü berelerinden birini kafama takınca evsiz birine dönüştüm :)


Malların bir kısmını satıp 20 Euro kazanıp geri kalanını çöpe atıp meydanlara doğru yollara koyulduk. Millet cosmuş. Cidden bir karnaval havası. Düşününce mevzu çok komik, eski kraliçelerinin doğumgünü... Ama millet sokaklarda ellerinde içki kocaman bir doğumgünü partisi halinde...


Akşamüstü kuzenle eşim bizi satmayı / kaybetmeyi başardılar, ve bir ton sinir bozukluğu ile eve döndük. O yüzden akşamı es geçiyorum.

Gün 6 - Perşembe

Bugün artık hiiiç planımız yok. Sadece belediyeye gideceğiz, oradan da peynir alışverişine. Sabahtan bunları halledip, sonra yine bizim faslı balıkçıdan balık yaptırıp evde yedik.

Akşam üstü yine Dam'a giderek biraz dolaştık. 6.30'da evde olmamız gerekiyordu, teyzemin arkadaşı ile teyzemin yeni evine biraz eşya taşıyacaktık. Onları taşıdık.

Evde şarap keyfi bir süre...

Gece yine yürüyerek bir gün sonrası için yer tutmaya gittik. Acaip yağmur yağdı. Yerimizi tutup yine yürüyerek geri döndük. neden yürüdüysek. Sırıksıklam olduk :)

Gün 5 - Çarşamba

Sabahtan Vondelpark... Burası Amsterdam'da şehrin içindeki en büyük park. Teyzemin evinden yürüyerek 20 dakika. Ama biz nasıl becerdiysek 1 saatte yürüdük. Önce belediyeye, oradan semt evine, oradan şişeciye vs derken bi baktık 1 saat olmuş. Belediye meğer çarşamba sabahtan kapalıymış! Orada bir dolu insan part-time çalışıyor. Birine çalışıyor musun diye sorunca evet 24 saat, evet 18 saat falan gibi cevaplar veriyor.

Vondelpark çok güzel, huzur dolu bir yer... Orada oturup bir kahve içtik.

Bu yazı çok vaktimi aldı... Bundan sonrasını şimdilik fotosuz yazıyorum...

Vondelpark çıkışında yine kuzenle buluştuk. İstikamet kilise manastır falan :) Beginjhof, dam meydanının hemen yakınında bir manastır. Küçücük bir kapının arkasında sessiz bir bahçe karşılıyor insanı. Cidden insan hayret ediyor o küçücük kapıdan açılan huzura. Aaa pardon ondan önce bir kiliseye uğradık. Şansımıza bir ayin vardı. Bir iki dakika ayine katıldık. Oradan Beginjhof'a geçtik.

Güzel bir öğle yemeğinden sonra müzelerin o tarafa doğru gittik. Yine bir yerlerde oturup birşeyler içtik. Sonra biz rijksmuseum'a girdik. Teyzem ve kuzen bizden ayrıldılar. Rijks çok bizlik değilmiş, Van Gogh'tan aldığım keyfi orada çok alamadım. Oradan çıkınca bot turu yaptık. Centraal Station'da indik. Yine yürüyerek bir bara gittik. Guinnesslere bu sefer sıcak tabağı eşlik etti. Oralarda takılıp yine metro ile eve döndük.

28 Nisan 2010 Çarşamba

Hollanda günlükleri - 4



Yine tartı ile başlayayım... Durum kötü :( Acil önlem almam lazım. Yemekten çok kesemiyorum, sebze yok, sürekli dışardayız... Yürüyüşe güveniyorum ama görünen o ki o da çok işe yaramıyor. Dün Sabah 2 dilim ekmekli, peynirli ve fıstık ezmeli bir kahvaltıdan sonra evden cıktık. Dışarda bir latte. Sonra arada bir yerde karamelli tarçınlı hollanda waffle'i. Akabinde bir küçük hot dog. Sonra yine bir latte. Akşam açık büfe asya mutfağı. Çok çok yemek ve 2 kadeh şarap...

Tartıyı getirmem iyi olmuş. Yürüyüşler sayesinde kendimi hantallaşmış hissetmiyorum, böylece kilo verdiğimi sanıyorum... Tartıya çıkınca gerçekle yüzleşiyorum.

Gelelim neler yaptığımıza...

Dün neler yaptık?

Dün daha teyzem uyurken evden çıktık. Niyetimiz yarım günlük bir şehir turuna katılmak. Şehre inince önce ayılalım dedik, güzel bir kahve içtik... sonra turun olduğu yere gittik. Önce otobüs turu, sonra Van Gogh müzesi, sonra kanal turu. Aslında yaptıkları şey sadece bunlar için indirimli bilet sağlamak, yoksa rehberli bir tur değil bu. Sadece otobüs turu...

Otobüse bindik, hostesimiz ingilizce kendini tanıştırdı, sonra da şoförü... Kiraz ve Özkan! Hollanda'nın belli yerlerinden geçerek çooook ilginç (!) bir yere gittik. Elmas fabrikası!!!

Burada yaklaşık 3 dakika pırlanta nasıl yapilir vs anlattıktan sonra yaklaşık 25 dakika yaptıklarını satmaya çalıştılar. Sonra da yaklaşık 25 dakika otobüsü bekledik. Gerçi otobüs yolculuğu iyiydi. Kulaklıkla Türkçe dinleyebiliyordun turu... Ama kısaydı... Benim beklediğim bi 1 saat dolaşmasıydı...
Oradan çıkınca yahudi mahallelerinden geçerek Van Gogh müzesine gittik, orada indik... Müzeyi gezdik uzun uzun. Sanattan resimden anlayan biri değilim. Sanat bana bi gömlek büyük sanırım. Ama buradan çok keyif aldım... Ha bakmayın müze aktif olarak 2 kat. Bi iki kat daha olsaydı böyle der miydim bilmiyorum ama Van Gogh tam benlikmiş boyut olarak. Aşağıda hoş bir de cafesi vardı. Orada yemek yenebilir diye düşündük ama saat 2'i geçmişti. Ve biz akşam 5'de yemek yiyecektik. (kuzenin akşam 6.30'da işte olması gerekiyor)

Müzeden çıkınca bota binmemiz gerekiyordu aslında... ama baktık botun bileti 31 Aralığa kadar geçerli, onu salladık! Bugün Rikjsmuseum'a gideceğiz, ondan sonra kullanmaya karar verdik. Bu arada Brugge'e gitmemeye karar verdiğimiz için bugün de boşa çıktı :)
Ben yürüyelim diye tutturdum... Önce Hard Rock cafe civarına gittik, oradan Leidseplein 'den geçerek Dam'a yürüyorduk ki, hadi dedik Anna Frank'a gidelim. Valla ne Rijks'de ne Van Gogh'ta sıra vardı ama burada uzuuun ve zor ilerleyen bir sıra vardı. Serkan da kitabı okumamış, çok anlamsız buldu o sırayı. Bi 10 dakika bekledik, baktık ilerlemiyor, ayrıldık. Yine istikamet Dam. Giderken bir yerde oturduk, kanallardan birinde... Kahvemizi içtik.
Akşam başka bir semte yemek için gidecektik. Teyzem bizim elimize yazıp verdi 14 nol'lu şu trene bin, şu durakta in diye. Önce durağı tespit edelim, binme zamanımız geldiğinde aranmayalım dedik. Gittik durağı bulmaya. Yürü yürü aaa yine Anna Frank'ın oraya çıktık! Veee bu sefer sıra yok! Tramvay'a binmemize 40 dakika var. Hemen girdik içerik. Bir güzel de orayı gezdik.
Sonra bindik tramvaya. Elimizde strip (sanırım!) biletler var. Bu uzun bir kağıt. Gideceğin durağı söylüyorsun, adam ne kadarlığa denk geliyorsa oraya bir damga basıyorlar. Biz bindik kondüktör yok trende.. Bizimle birlikte bir de Türbanlı bir kız bindi. Bu arada genelde Hollandalılar Akbil gibi basıp okuttukları birşey kullanıyorlar. Türbanlı kızın da elinden bizimki gibi bilet var. Omuz silkti kız geçti oturdu. Dedik neyse kondüktör gelince basılıyor herhalde. Meğer bi makinesi varmış, oradan basmak gerekiyormuş. Biz bunu inerken fark ettiğimiz için kaçak yolculuk yapmış olduk. Bütün akşam da teyzemlerin buradaki türkler böyle zaten, bak geldiler 3 günde böyle oldular diye dalga geçip durular.
Neyse gittik susiler, woklar, tatlılar, balıklar, valla hepsini götürdük. Oradan çıktık, yarı yarıya yürüyerek sonra da tramvayla evimize döndük.
5 Zarla oynanan keyifli bir Hollanda oyunu varmış, waffle'larımızı yiyerek onu oynadık.
Bu post resimsiz oldu, zaten bir yandan teyzemle muhabbet ettim bi yandan yazdım...

27 Nisan 2010 Salı

Hollanda Günlüğü - 3


Dün süper düper şahane bir gündü. Bugün çok vaktim yok, çok yazamayacağım. Müzeler, kanal turları vs bizi bekler...

Sabah 70.8 cıktım. Dünden 600 gr fazla. Beklediğimiz bir sonuçtu. Bugün bütün gün dışardayız. Bira içmeyeceğim. Şarap 1 kadeh olabilir. Aksam uzakdoğu yemekleri yapan açık büfe bir yere gideceğiz, orada da mümkün olduğunca sebze vs seçeceğim. Öğlen dışardayız, en hafif ne yiyebilirim bilmiyorum ama yarın bu kilo biraz inmiş olacak.

Dün ne yaptık?

Çok özet olarak...

Volendam'a gittik. Çok güzel bir balıkçı kasabası. Kasaba diyorum ama aslında şehir. İç denizin kenarında... Deniz havası aldık, dolaştık, balık yedik, kahve içtik, kostümlü fotoğraflar çektirdik.

Oradan şehire döndük. Kuzen bizi şehirde indirdi. İlk defa Amsterdam sokaklarında yalnız takıldık. En önemli misyonumuz kocama wii oyunu almak olduğu için önce onu hallettik. Sonra Dam meydanındaki dönme dolaba bindik. Şehiri havadan görelim diye. İnince biraz oralarda takıldık. Guinness yazan bir Irish Pub bulduk, orada oturup biraları hüplettik. Sonra yine meydanlarda dolanıp Red Light'a gittik, ama henüz erkendi, biraz dolanıp başka bir bara oturduk. Brugge programı için turizm firmaları ile konuştuk. Muhtemelen yarın oraya gideceğiz.

Yeniden red light... Merkez istasyonda teyzemin evine giden tramwayı arama... Ve ev...

25 Nisan 2010 Pazar

Hollanda Günlükleri - Gün 2


Dün değişik bir gündü... Yine turist değildik :) Ama bugün pazartesi, önce kilomdan başlayayım... Yine 70.2... Yarın artmış olacağımı düşünüyorum, bugün dikkat etsem iyi olacak. Ama bugün Volendam'a gidiyoruz, bir balıkçı kasabasına... Çok dikkat edebilir miyim bilmiyorum. Dün kahvaltıyı evde yaptık. Hollanda peynirleriyle ama Türk usulu. Oradan gittiğimiz maçta (detayları aşağıda) bir patates kızartması aldık, 2 kişi yedik. Yanında da bira tabi. Sonra bol mayonez ketçaplı bir hot dog, ve sonra akşam evde kızarmış balıklar, kalamarlar, 2 duble rakı... Aralarda da 2-3 kurabiye cinsi biseyler... Haaa sonra bir bira da play station partisinde var!

Dün neler yaptık?


Kuzenim, burada bir takımda oynuyor. Bir yandan da aynı kulüpte çocukları çalıştırıyor, bir antrenörlük kursuna gidiyor vs. Dolayısıyla pazar günleri burada onun için futbol günü. Serkan da bavulları hazırlarken bana krampon koy, forma koy falan demişti de ben pek sallamamıştım. Ama kuzen, gerekli aranjmanları yapmış, kulübün başkanı vs ile konuşmuş, serkan'ı takıma aldırdı. Kendi evlerinde oldukları için pek lisans falan sormuyorlarmış, bizimki de aradan kaynadı... Teyzemle biz de çimlere yayılıp onların maçını izledik. Epey bi nizami oynuyorlar, 90 dakika falan. Serkan 20-25 dakka oynadı ama bayıldı kaldı :)

Neyse ki şampiyonluk maçına çıkmış diğer takımı sevdik, maç iyice keyifli oldu. Bu foto da bizim takım kutlamaları kabul ederken :) Kulüpte biraz takılıp biralarımızı içtik...

Sonra Faslı bir balıkçıya gidip akşam yemeğimizi sipariş ettik. Bir dolu kalamar, karides, hamsi, hollanda balıkları vs... Oradan da Angaraliyiz ya, ver elini İkea ve Media Markt.. Erkeklerle önce İkea'ya gittik, birer sosisli yedik, sonra onlar bizi orada bırakıp elektronik şeylerin fiyatını karşılaştırmaya gittiler !

Aradan iki saat geçip de telefon tacizleri bitmeyince mecburen bizi almaya gelen beylere katıldık. İstikamet ev! Kuzen pişen balıklarımızı almaya gitti, biz sofrayı hazırladık. Serkan tabi ki oturup ajax maçını seyretti.

Sonra misss gibi bir yemek... Yanında TR'den gelen rakılar, TV'de türk müzik kanalı. Masada karadeniz hamsisi var düşünün. İnsan valla unutuyor Hollanda'da olduğunu.

Ben baygın bakmaya başlamıştım ki, hadi dediler Çağların evine... Play station partisi var! Kuzenin evi yakın, yürüyerek gittik. Serkanla çağlar PS takılırken ben yine sızmışım tabi. Serkan 9-1 yenilince parti bitti, beni uyandırdılar, eve geri döndük... Resim kuzene yürürken elimizdeki boş şişelerle şaklabanlık yaparken...

Bu arada hava şahane! Dün sahada t-shirtlerle oturduk. Akşam serinledi ama. Bugün de soğuk olacakmış düne göre... Ama yine de şanslı olduğumuzu söylüyor herkes.
 
eXTReMe Tracker